Anaokulu ve Uyum

Okul öncesi dönem (0-6 Yaş), çocuklarımızın gelişimi açısından en önemli dönem olarak değerlendirilmektedir. Çocuklarımızın geleceğini belirleyecek olan tüm gelişimsel adımlar bu dönemde atılır. Bebeklik döneminde çocuk, ebeveynlerini model alarak belirli bir psiko-sosyal olgunluğa erişir ancak bu gelişim henüz kendi yaşıtlarıyla bir iletişim içermediğinden kısıtlıdır.

Çocuklar oyun yoluyla büyür ve gelişir, hayatı bu yolla tanır ve öğrenirler. Her ne kadar ev ortamında ebeveynler ya da bakım veren kişiler çocuklarla ilgilense de, bu hiçbir zaman çocuk için yeterli olmaz. Günümüzde çoğu ebeveyn okul arayışına, kendilerinin ve ev ortamının artık çocuklarına yeterli gelmediğini düşünerek başlar.

Anaokulu, çocuğun gelişim sürecinde çevreyle kurduğu ilk bağdır. Yapılan araştırmalar anaokuluna giden çocukların, gitmeyen çocuklara kıyasla ilerleyen yıllarda daha uyumlu, daha girişken ve sosyal ilişkiler konusunda daha aktif olduklarını ortaya koymuştur. Anaokulu, çocukların hem fiziksel, hem bilişsel, hem de sosyal gelişimlerine katkı sağlar. Anaokulu ortamında çocuklar, ev ortamının onlara veremediği bir çok şeyi deneyimleme şansına sahip olurlar. Bunların başında da arkadaşlar gelir. Arkadaş demek; çocukların yaşıtlarıyla iletişim kurması demektir ve bu da anaokuluna başlayana kadar sadece yetişkinlerle iletişim kurmuş olan çocuklar için çok önemlidir. Akranlarıyla birlikte olmaktan ve vakit geçirmekten keyif alırlar, bu da doğal bir öğrenme sürecinin bir parçası haline gelir. Çocuklar, anaokulunda kendilerini ifade etmeyi öğrenirken aynı zamanda da başkalarını dinlemeyi öğrenirler. Dolayısıyla çocuklarda ‘ben’ ve ‘başkası’ kavramları oluşmaya başlar. Dil gelişimleri hızlanır. Paylaşmayı, işbirliğini, yardımlaşmayı, sıra beklemeyi, haklarını savunmayı, problem çözmeyi, beraber hareket etmeyi kısacası sosyal hayatın beraberinde getirdiği birçok kavramı anaokulu sayesinde ilk defa yaşıtlarıyla ve doğal bir ortamda deneyimleme şansı elde ederler. Kendilerini tanımaya başlar, yeteneklerinin sınırlarını öğrenirler. Böylelikle sosyal hayatlarını oluşturma yolundaki ilk adımlarını atmış olurlar.

Her birey ilk girdiği ortama uyum sağlamakta zorlanır. Bu durum hem yetişkinler için, hem de çocuklar için geçerlidir. Uyum sürecinin uzunluğu ve zorluğu; çocuğun mizacına, uyum düzeyine, ebeveynlerin tutumuna ve güven duygusuna bağlı olsa da, özellikle ilk defa ailesinden ayrılacak çocuklar için bu süreç daha zorlu olabilir. Adaptasyon süreci çocuklardaki bireysel farklılıklara göre uzayıp kısalabilir. Bazı çocuklar sanki yıllardır okula gidiyorlarmış gibi çabucak uyum sağlarken, bazı çocuklar için ebeveynlerinden uzakta kalmak zor geldiğinden adaptasyon süreci uzayabilir. Bazı çocuklar ise okula başladıkları ilk günlerde gayet neşeli ve uyumlu görünürken, okulun yalnızca bir oyun parkı olmadığı, belli kuralları da içerisinde barındırdığı gerçeğiyle karşılaştıklarında bir süre okula gitmemek için direnç gösterebilirler. Tüm bunlar normaldir; okuldaki öğretmenler ve ebeveynler doğru bir tutum sergilediğinde bu dirençler zaman içerisinde kırılır.

Okula ilk defa başlayan çocuklar, ebeveynleri tarafından terk edileceklerini düşünerek yoğun bir endişe duyabilirler. Bu çok normal bir tepkidir. Bu noktada güvene dayalı bir ilişki kurulması büyük önem taşır. Öğretmenleriyle kuracağı güven ortamı, ‘oyun saati’ bittiğinde ebeveynlerinin onu gelip alması, düzenin bozulmadığını ve sonunda terk edilmediğini anlaması her şeyi düzeltecektir. Buna rağmen bazı çocuklar ebeveynlerinden ayrılmanın kaygısını çok daha yoğun bir şekilde hissederler. Bu tip bir kaygı genellikle ebeveyne ya da bakım veren kişiye karşı yaşanılan güvensizliğe bağlıdır. Bu nedenle adaptasyon sürecinin ilk haftasında ebeveynin ya da bakım veren kişinin okulda çocuk için bir ‘güven alanı’ oluşturması bizim için çok önemlidir ve adaptasyon sürecinin temelini oluşturur.

Güven duygusu çok iyi gelişememiş olan çocuklar, okulun ilk günlerinde ağlama, suskunlaşma gibi tepkiler verebilirler. Burada önemli olan, ailenin tutarlı ve kendine güvenli davranmasıdır. Özellikle ebeveynler adaptasyon sürecinde kısa ve net cümlelerle durumu açıklamalı, verdiği sözleri muhakkak yerine getirmelidir. Çocuğun yanında sürekli “Bizim çocuk da okula gidince hep ağlıyor”, “Alışamadı”, “Ay ne yapacağız şimdi!”, “Yine başlıyoruz” gibi cümleler kullanılması, çocukta hiç yoktan kaygıya neden olur. Bu cümlelerle şartlanan çocuk ağlamayacak olsa bile ağlamaya başlar. Bunun sebebi anne babasının kaygısını anlayıp, bu kaygıya uygun cevabı vermek istemesidir. Böylelikle işi daha da zorlaştıracak ve daha fazla ilgi toplamaya, sonunda da anne babasını okula bırakılmadan hep birlikte eve geri dönmeye ikna etmiş olacaktır. Burada ailenin ne kadar kararlı olduğu ve çocuğuna karşı ne kadar tutarlı olduğu çok önemlidir. Çocuk kaygılanmazken ailenin tutumunun kararsız ve kaygılı oluşu çocuğun duygularını da değiştirir. Bu yüzden çocuğunuzun anaokuluna başlayabilecek düzeyde olup olmadığını iyi tahlil etmeniz gerekmektedir.

Aileler, adaptasyon sürecinde psikolog ve öğretmenlerle birlikte hareket etmelidir. Çocuğun anaokuluna uyum süreci işbirliği ile ilerlenilmesi gereken bir süreçtir. Ailelerde uyum süreci hakkında bilgi sahibi olmalı hem ebeveynler hem de çocuk okula duygusal olarak hazır olmalıdır. Eğer aile okula güveniyor ise çocuk da bunu muhakkak hissedecektir, bu da çocuğun okula güven duyması ve okulu sevmesi için sağlam bir temel oluşturacaktır.

Okula Başlamadan Önce Ve Adaptasyon Sürecinde Yapılması Gerekenler:

Çocuğun okula başlayacağı kuruma; öncelikle anne ve babanın güvenmesi gerekir. Çünkü adaptasyon süreci ebeveynler için de bir ayrılma anlamına gelir. Dolayısıyla bakım veren kişilerde bu süreçte zorlanabilir, stres ve kaygı yaşayabilirler. Bu olumsuz duyguları en aza indirmek için ebeveynler okul seçimi yaparken değer verdikleri kriterlere sahip güvendikleri bir kurumu seçmelidirler. Aksi taktirde çocuk, ailesindeki bu güvensizliği sezerek, okula gitmek istemeyebilir.

Çocuklar için rutinleri çok önem taşır ve bir güven duygusu aşılar. Günlük rutindeki değişiklikler çocukları mutsuz ve huzursuz eder. Bu yüzden çocuklar anaokuluna başlamadan bir ya da iki ay önce anaokulunun günlük akışı (yemek ve uyku zamanı) öğrenilmeli ve çocuğun evdeki zaman düzenlemesi de buna uygun olarak yavaş yavaş değiştirilmelidir.

Çocuklara anaokulunun ne olduğu, nasıl bir yer olduğu, orada ne yapacağı net ve basit bir şekilde yine bir ya da iki ay öncesinden anlatılmaya başlanmalıdır. Anaokulunda; arkadaşları olacağı, bir sürü değişik oyuncaklarla oynayabileceği, bahçede vakit geçirebileceği, değişik şeyler öğrenip (bale, müzik, yabancı dil gibi) farklı aktiviteler yapabileceği ile ilgili bilgi verilmelidir. Ebeveyn bu konuda ne kadar olumlu, abartıdan uzak ve sakin yaklaşırsa çocuğun anaokuluyla ilgili çağrışımları da olumlu olacaktır.

Yaşıtlarıyla daha çok sosyal aktiviteler organize edilmelidir. Anaokulundan önce yaşıtlarıyla hiç zaman geçirmemiş olan bir çocuğun anaokulunda yaşıtlarıyla birlikte zaman geçirmesi zor olabilir. Bu yüzden yaşıtlarıyla zaman geçirmeye başlaması bir grup içerisine girmesini kolaylaştıracaktır. Bu aktiviteler sırasında çocuklar diğerleriyle iletişim kurması için motive edilmeli ve çok gerekli olmadığı takdirde müdahale edilmemelidir. Çocuklarınıza rahatlaması ve bunu kendisi yapması için zaman ve fırsat tanımalısınız.

Okula ilk başladığı gün, çocuğun okulu tanımasına fırsat verilmelidir. Çocuklarınızı; öğretmenler, idare ve psikologlarla tanıştırabilir, okulda yapılan aktiviteler ve faaliyetlerle ilgili konuşabilirsiniz. Artık arkadaşlarıyla birlikte olacağı ve oyunlar oynayacağı hatırlatılmalıdır. Okula karşı güven duygusu oluşana kadar, ilk üç gün aileden güvendiği birisini yanında görmesi önemlidir. Bu güven sağlandığında, çocuk artık okulda aileden birine ihtiyaç duymadan kalacaktır.

Bütün adaptasyon süreci boyunca çocuğa karşı dürüst olmak önemlidir. Örneğin; anne ‘’ben yan odada bekliyorum’’ diyerek, okuldan ayrılırsa, çocuk ile anne arasındaki güven ilişkisi zedelenebilir. Bu sebeple çocuğa karşı daima dürüst ve net olmak önemlidir.

Bakım veren ile ayrılık yaşandığında çocuğun tepki verebileceği, ağlayabileceği, okula gelmemek için bahaneler yaratabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Ebeveynlerinden ilk defa ayrılacak olan çocuk için bu durum kaygı ve stres yaratabilir. Dolayısıyla çocuğun verdiği bu tepkilerin çok normal olduğu unutulmamalıdır. Çocuğun verdiği tepkiye ebeveynin de tepki vermesi süreci olumsuz bir şekilde etkileyecektir.

İlk hafta çocuklara anaokulunda ne yapacakları ve bakım veren kişinin onu hangi aktiviteden sonra gelip alacağı net bir şekilde söylenmelidir. Okula bırakan kişinin çocukla kendilerine özgü bir vedalaşma şekli yaratması da sürece fayda sağlayabilir (bir öpücük ya da sarılma).

Çocuğu teslim eden ebeveyn ayrılık süresini olabildiğince kısa tutmalıdır. Çocuğa ayrılırken kullandığı cümlelerin net, anlaşılır, açıklayıcı ve kısa cümleler olması önemlidir. Örneğin; ‘Benim şimdi işe gitmem gerekiyor, işten çıktıktan sonra seni almaya ben geleceğim’.

Okulun sadece çocuklar için olduğu çocuğa anlatılmalıdır. Çocuk okula geldiğinde ebeveyninden ayrılmamak için ağlıyorsa okula daha az bağımlı olduğu biriyle gelmesi de faydalı olabilir.

Çocuklar vedalaşma sırasında ağlamaya devam etse dahi ebeveyn kararlı ifadesinden ve tutumundan taviz vermemelidir. Çocuklar, ebeveynleri tereddütlü bir yüz ifadesiyle görmemelidir. Çocuğun yanında adaptasyon süreci, okul, kaygı ve endişeler asla konuşulmamalıdır. (‘Acaba okula erken mi verdik’ ya da ‘Ağladığı zaman kıyamıyorum ben de çok üzülüyorum’ ‘Galiba hiç alışamayacak’ ‘Bugün çok ağladı eve mi götürsem‘ gibi cümleler kurulmamalıdır.) Bu gibi durumlar çocuğun daha çok kaygılanmasına ve adaptasyon sürecinin olumsuz ilerlemesine yol açabilir.

Çocuklar gün boyu okulda anne babadan uzak olacağı için, ebeveynlerin akşam eve geldiklerinde onlarla oyun oynamak için özel bir vakit ayırmaları önemlidir. Çocuk anne ve babasıyla kaliteli vakit geçirirse, onlardan uzak kalmayı daha kolay tolere edebilir ve terk edilme duygusunun üstesinden daha kolay gelebilir.

Özetle en önemli kilit nokta, ebeveynin olabildiğince sakin, kararlı ve sabırlı olmasıdır. Her çocuğun okula uyum süreci aynı olmayacaktır. Dolayısıyla ebeveynler adaptasyon süreciyle ilgili hemen olumsuzluğa kapılmamalıdır. Sürecin oldukça uzun bir süre negatif ilerlediği durumlar da olabilir. Bu gibi durumlarda çocuğun duygu durumu göz önünde bulundurularak, bir okul fobisi oluşmaması adına ileriki zamanlarda tekrar denenmesi, okul değişimi, ya da adaptasyonun sonlandırılması önerilebilir. Bu duruma aile, okul psikologlarıyla birlikte karar vermeli, adaptasyon süreci derinlemesine incelenmelidir. Uyum süreci; zorlu bir süreçtir ancak ebeveyn, psikolog ve öğretmen işbirliğinin doğru kurulması durumunda sağlıklı bir şekilde ilerleyecektir.

 

Derleyen ve Yazan: Bike Gizem ENGİN, Yeşim ÜÇÜNCÜ

Kaynaklar:

“How to prepare your children to kindergarten?” – Viktorija Ruzgutė